Günümüzde mutluluk, çoğu zaman bir görev, bir hedef ve hatta sosyal bir kimlik göstergesi gibi algılanmaktadır. “Mutlu musun?” sorusu, kişinin içsel deneyimine değil, başkaları tarafından gözlemlenebilecek ve ölçülebilecek işaretlere odaklanır. Tatiller, tüketim alışkanlıkları, sosyal medyada paylaşılan anlar ya da başarı hikâyeleri mutluluk göstergeleri olarak sunulur. Bu durum, bireyin kendi ruhsal temposuna yabancılaşmasına yol açar. Çünkü mutluluk, sürekli aktif bir çaba, kesintisiz bir üretim veya sürekli bir heyecan haliyle özdeşleştirildiğinde, içsel bir huzur değil, eksiklik ve yetersizlik duygusu yaratır.
Bu noktada mutluluk, sanki dışsal bir nesneye dönüşerek haset edilen bir olgu haline gelir gibidir. Başkalarının mutluluğu karşısında hissedilen kıskançlık, eksiklik veya yetersizlik, mutluluğun kendisini bile bir rekabet nesnesine indirger. Mutluluk, kendi doğallığından uzaklaşır ve sanki yalnızca ötekilerden alınabilecek, başkalarının sahip olduğu bir ayrıcalıkmış gibi algılanır. Bu durum, hem bireysel düzeyde hem de toplumsal düzlemde bozulmuş bir mutluluk deneyimine yol açar. Başkalarının mutluluğu bir ölçü, bir kıyaslama aracı haline geldiğinde, kişi kendi içsel deneyimlerinden kopar ve mutluluğu elde etme çabası, dışsal onay ve rekabetle özdeşleşir.
Psikanalitik perspektiften bakıldığında, gerçek tatmin ve huzur, içeriden doğan üretkenlik ve onarım kapasitesi ile bağlantılıdır. İnsan ancak kayıplarını ve eksikliklerini dönüştürebilme, kırgınlıklarını onarabilme ve kendi iç dünyasında bir bütünlük sağlayabilme yeteneği sayesinde gerçek bir içsel tatmin yaşar. Bu süreç yalnızca başarı, sosyal statü veya tüketimle değil, hayatın akışına katılma ve kendi katkısını sunabilme kabiliyeti ile ilgilidir. Melanie Klein’ın yaklaşımlarına göre, hayattan pay almış hissetmek, elde edilenlerden çok, dönüştürülen, onarılan ve yeniden bütünleştirilen içsel deneyimlerin sonucudur.
Klein, üretkenlik ve onarım kapasitesinin mutlulukla doğrudan ilişkili olduğunu işaret eder. Kendi içsel kaynaklarını kullanarak bir şeyi onarmak, yeniden düzenlemek veya yaratmak, bireye sadece kontrol ve yeterlilik duygusu kazandırmakla kalmaz; aynı zamanda içsel bir tatmin ve huzur deneyimi de sağlar. Bu üretken tatmin, dışarıdan elde edilen veya kıyaslanan mutluluk biçimlerinden tamamen farklıdır. İçeriden üretilmiş bir zaferdir. Bu nedenle mutluluk, ötekiden veya dışsal kaynaklardan alınacak bir şey olarak algılandığında bozulur, çünkü bu durumda haset ve kıyaslamaya açık bir nesne haline gelir.
Haset, burada kritik bir rol oynar. Ötekilerin sahip olduklarına yönelik duyulan kıskançlık veya yetersizlik hissi, mutluluğu bir yarış alanına dönüştürür. Mutluluk, artık yalnızca bireysel bir deneyim değil, başkalarının gözünde görülen, onaylanan veya rekabet edilen bir olgu haline gelir. Kendi içsel üretkenliği ve onarım kapasitesini fark edemeyen kişi, bu dışsal mutlulukla sürekli kıyaslanır ve doyum hissi geçici veya eksik olur. Bu yüzden psikanalitik perspektif, mutluluğu yalnızca bir dışsal nesne olarak değil, bireyin kendi iç dünyasında ürettiği ve deneyimlediği bir süreç olarak tanımlar.
Bu noktada, Klein’ın vurguladığı bir diğer husus da hasetten bağımsız olabilme kapasitesidir. Kendi mutluluğunu ötekilerle kıyaslamadan ve haset duygusundan etkilenmeden deneyimleyebilen birey ancak gerçek huzuru yaşayabilir. İçsel tatmin, kendi üretkenliğini ve onarım yeteneğini fark edebilme ile doğar. Hayattan pay almış hissetmek, yalnızca sahip olunanlarla değil, dönüştürülen, iyileştirilen ve kendi emeğiyle katkı sağlanan süreçlerle bağlantılıdır. Bu yaklaşım, mutluluğu dışsal onay ve kıyaslamalardan bağımsız bir şekilde deneyimlemeyi mümkün kılar ve bireyin içsel dünyasında kalıcı bir tatmin yaratır.
Psikanalitik terapi, bu sürecin farkına varılması ve güçlendirilmesi için önemli bir araçtır. Terapide kişi, kendi deneyimlerini, kayıplarını ve içsel üretkenliğini keşfedebilme olanağına sahip olur. Bu keşif, geçmişte yaşanan eksikliklerin, kırgınlıkların veya bastırılmış duyguların dönüştürülmesine olanak tanır. Terapi, mutluluğun ve huzurun dışsal ölçütlerden bağımsız olarak, içeriden üretilen bir deneyim olduğunu gösterebilir. Kendi üretkenliği, onarım kapasitesi ve içsel bütünlüğünün farkında olan birey, artık mutluluğu, doyumu ötekilerden veya sosyal kıyaslamalardan bağımsız yaşayabilir.
Sonuç olarak, günümüzde mutluluk, bireysel, toplumsal ve kültürel baskılarla sık sık bozulmakta ve dışsal ölçütlerle sınırlandırılmaktadır. Oysa psikanalitik açıdan gerçek huzur ve tatmin, içeriden doğan bir üretkenlik ve onarım kapasitesi ile mümkün olur. Mutluluk, yalnızca elde edilen bir hedef değil, kişinin kendi içsel dünyasında ürettiği ve deneyimlediği bir süreçtir. Hasetten ve dışsal kıyaslamalardan bağımsız olarak yaşandığında, bireye kalıcı bir içsel tatmin ve dinginlik sağlar. Yaş almak, geçen zamanla barışık olabilmek, hayatın belli dönemlerini geride rahatça bırakabilmek ve vedalaşabilmek ancak bu kapasitenin varlığında mümkün olabilmektedir. Klein’ın kuramsal perspektifi, mutluluğun içsel kaynaklardan beslenen bir doyum olduğunu vurgular; hayatın sunduğu zorluklar, kayıplar ve eksiklikler içsel üretkenlikle, bireye anlamlı bir tatmin duygusu ve gerçek huzur sağlayabilir.