Makaleler


Online mı, Yüz Yüze mi?

Online mı, Yüz Yüze mi? 14.05.2025

Psikanalitik psikoterapi, bilinçdışının gölgeli koridorlarında bir yolculuktur; bu yolculuğun kalbinde, aktarım yer alır. Aktarım, danışanın terapiste yönelttiği, geçmişten süzülüp gelen bilinçdışı duyguların karmaşık bir yansımasıdır. Bir ebeveynin yargılayan bakışı, bir sevilenin yitip giden varlığı ya da otoritenin ezici gölgesi, terapist figüründe yeniden şekillenir. Freud, bu süreci bilinçdışının sırlarını açığa vuran bir kapı olarak görmüş; Winnicott ise aktarımı, gerçek benliğin, bedenin canlılığı ve işlevlerinden doğduğu, kalbin atışı ve nefesin akışıyla var olduğu bir kucaklayıcı ortamın parçası saymıştır. Gerçek benlik, ancak böyle bir ortamda, maskelerin gölgesinden sıyrılarak nefes alabilir. Peki, bu karşılaşma, modern dünyanın sunduğu iki farklı sahnede; online terapi ve yüz yüze terapi seanslarında,nasıl bir biçim alır? Bir ekranın sınırlı çerçevesi ile fiziksel bir odanın somut varlığı, bilinçdışının aynasını nasıl şekillendirir?

Psikanalitik psikoterapinin özü, terapist ile danışan arasındaki bağın, bilinçdışının bir sahnesi haline gelmesindedir. Yüz yüze terapi, bu bağı maddi bir gerçekliğe taşır. Terapistin odası, kucaklayıcı bir ortamı ete kemiğe büründürür. Bir koltuğun tanıdık ağırlığı, sessizliklerin yankısı, bir bakışın anlık teması, bilinçdışının kırılgan imgelerini taşır. Terapistin bedensel varlığı, bir omzun hafif kıpırtısı, bir nefesin ritmi, sözcüklerin ötesinde bir dil konuşur. Bu mekân, aktarımı bir tiyatro sahnesine dönüştürür; danışanın çocukluktan kalma özlemleri ya da korkuları, terapistin huzurunda yeniden canlanır. Bir suskunluk, terk edilme korkusunu çağırabilir; bir gülümseme, unutulmuş bir şefkati uyandırabilir. Ancak bu sahne, bir gerilim barındırır. Terapistin bakışları, bazı danışanlarda bilinçdışındaki utancı tetikleyebilir; odanın sınırları, özgürlükten çok bir kapanmışlık hissi yaratabilir. Fiziksel mekân, bilinçdışını hem özgürleştirir hem de onunla yüzleşmenin ağırlığını hissettirir.

Online terapi, bu sahneyi dijital bir çerçeveye taşır. Ekran, bir mesafe koyar; bu mesafe, kimi zaman bir sığınak olur. Utancın gölgesinden kaçınan bir danışan, kameranın sınırlı açısında daha az görülme kaygısı taşıyabilir; sosyal kaygının zincirleri, sanal bir odada gevşeyebilir. Aktarım, bu ortamda da filizlenir; terapistin sesindeki bir titreşim, bilinçdışını harekete geçirir. Ancak ekran, bir kırılganlık taşır. Bağlantı kesintileri, görüntü donmaları ya da bir mikrofonun cızırtısı aktarımın hassas akışını keser. Terapistin yalnızca bir kafa ve omuz olarak varlığı, bedenin zengin dilini gölgeler; bir sessizlik, derin bir anlam yerine teknik bir aksaklık korkusu uyandırabilir. Danışanın evi, kucaklayıcı bir ortamın yerini tutmaz. Bir kapı çalması, bir odanın dışındaki hayatın sesleri, bilinçdışının derinliklerine inmeyi kesintiye uğratır. Online terapi, aktarımı mümkün kılar, ancak bu yansıma, fiziksel mekânın yoğunluğundan yoksun bir aynada şekillenir.

Peki, psikanalitik psikoterapi için hangi zemin, bilinçdışının aynasını daha berrak kılar? Yüz yüze terapi, bedenin ve mekânın somutluğunda aktarımı bir canlılığa büründürür. Terapistin fiziksel varlığı hem güven hem de çatışma uyandırır. Bu, bilinçdışının sahnelenmesi için eşsiz bir zemin sunar. Online terapi ise aktarımı bir mesafeye taşır; bu mesafe, kimi zaman bilinçdışıyla karşılaşmayı kolaylaştırırken, kimi zaman onun yoğunluğunu seyreltir. Psikanalitik psikoterapinin gücü, bu yansımaları fark etme ve anlamlandırma yetisindedir. Her iki ortamda da aktarım, terapist ile danışanın zihinleri arasında bir köprü kurar; önemli olan, bu köprünün, bilinçdışının kırılgan imgelerini taşıyabilecek kadar sağlam olmasıdır. Psikoterapi, bir ekranın ötesinde ya da bir odanın içinde değil, iki varlığın buluştuğu bu alanda nefes alır. Yüz yüze terapi, bu buluşmayı bedenin ve mekânın diliyle kucaklar; online terapi, mesafenin ve esnekliğin diliyle. Soru, hangi yöntemin üstün olduğu değil, hangi zeminin, bilinçdışının sessiz fısıltılarını duymaya hazır olduğunuz anı en iyi taşıyabileceğidir. Aktarım, her iki sahnede de kendi yolunu bulur; yeter ki, bu yolda yürüyecek cesaret olsun.