Makaleler


Erteleme: Yapmamanın Anlamı

Erteleme: Yapmamanın Anlamı 17.12.2025

Sessiz Bir Uğraş Olarak Erteleme

Erteleme, yaşamın gündelik akışı içinde neredeyse sıradanlaşmış bir deneyim olarak karşımıza çıkar. Çoğu zaman, zaman yönetimiyle, motivasyon eksikliğiyle ya da dikkatin dağılmasıyla açıklanır. Oysa erteleme, yalnızca yapılmayan bir işin ya da geciktirilen bir görevin işareti değil; benliğin kendisini düzenleme, içsel çatışmayı askıya alma ve kırılganlığını koruma girişimlerinden biri olarak düşünülebilir. Bu anlamda harekete geçmeme, yüzeyde pasif bir duraklama gibi görünse de, içeride oldukça yoğun bir ruhsal faaliyet barındırıyor olabilir.

Asıl dikkat çekici soru, kişinin neyi yapmadığı, neyi ertelediği değildir. Bu yapmama hâlinin içinde ne olduğudur. Çünkü eylemsizlik, her zaman boşluk anlamına gelmez. Aksine, kimi zaman eylemden daha fazla kaygı, suçluluk, beklenti, gerilim ve içsel diyalog üretir. Erteleme anında benlik, bir yandan görevin yarattığı baskıyla temas hâlindeyken, diğer yandan bu temasın doğurabileceği duygulanımları düzenlemeye çalışıyor olabilir. Bu nedenle bu çatışmanın ortadan kalkması değil; çoğu zaman onun dondurulması, askıya alınması anlamına gelir.

Freud’un haz ilkesi ile gerçeklik ilkesi arasındaki gerilim, bu noktada önemli bir arka plan sunar. Ancak erteleme, bu iki ilke arasında basit bir tercih meselesi gibi görünmeyebilir. Kimi durumlarda kişi ne hazza yönelir ne de gerçekliğin talebine teslim olur. Bunun yerine kararın ertelendiği, zamanın askıya alındığı bir ara alan kurar. Bu alan, eylemin sonuçlarının doğurabileceği kaygıdan olduğu kadar, hazza teslim olmanın tetikleyebileceği suçluluktan da geçici bir koruma sağlayabilir. Böyle bakıldığında erteleme, zamanın askıya alınması yoluyla kaygının da askıya alınmaya çalışıldığı bir düzenleme biçimi olarak okunabilir.

Gündelik yaşamda birey, çoğu zaman dış dünyanın talepleriyle kuşatılmıştır. İş, ilişkiler, sorumluluklar ve toplumsal roller sürekli bir üretim ve yanıt verme beklentisi yaratır. Bu bağlamda erteleme, talebi bütünüyle reddetmekten ziyade, onun zamanlaması üzerinde bir kontrol duygusu yaratma girişimi olabilir. Kişi göreve “evet” der; ancak bu evet, belirsiz bir geleceğe ertelenir. Böylece güçsüz hissedilen bir durumda sembolik bir güç hissi oluşabilir. Ne var ki bu kontrol duygusu çoğu zaman kırılgandır. Zaman uzadıkça görev zihinsel alanda büyür, gerilim artar ve ertelenen şey giderek daha işgal edici bir hâl alabilir.

Ertelemenin arkasında, benlik değeriyle başarı arasında güçlü bir bağ bulunan içsel örgütlenmeler de yer alıyor olabilir. Bu tür yapılarda her görev, yalnızca yapılacak bir iş değil; aynı zamanda benliğin yeterliliğini sınayan bir sahneye dönüşür. Görevin başarısızlık ihtimali kadar, başarı ihtimali de tehdit edici olabilir. Çünkü başarı, yeni beklentileri, daha büyük talepleri ve artan görünürlüğü beraberinde getirebilir. Böyle durumlarda erteleme, benliğin bu aynayla karşılaşmasını geciktiren bir savunma işlevi görebilir. Başlamamak, benlik imgesini henüz bozulmamış bir potansiyel hâlinde tutar. Bu noktada içselleştirilmiş eleştirel nesnelerin rolü de düşünülebilir. Erken ilişkilerden türeyen, yargılayıcı ya da doyumsuz bir iç ses, görevle birlikte aktive olduğunda, eylem bir tür içsel yargılanma sahnesine dönüşebilir. Erteleme, bu sahneden geçici olarak geri çekilme, görünmemeye çalışma ve eleştiriden sakınma biçimi hâlini alabilir. Bu açıdan bakıldığında erteleme, yalnızca bir davranış değil; içsel bir figürle kurulan ilişkinin dışavurumu gibi işleyebilir.

Harekete geçmeme anı, aynı zamanda henüz başlamamış olmanın sunduğu güvenli bir fantezi alanını da korur. Yapılmamış iş, henüz sınanmadığı için potansiyelini yitirmemiştir; hep mükemmel olma ihtimalini taşır. Bu durum, düşünmenin zahmetli ve kaygı yüklü süreci yerine, düş kurmanın daha az tehdit edici alanında kalmayı mümkün kılar. Böylece erteleme, gerçeklikle fantezi arasında salınan bir geçiş alanı işlevi görebilir. Ne tamamen iç dünyaya çekilme ne de bütünüyle dış gerçekliğe teslim olma söz konusudur.

Bazı durumlarda erteleme, edilgin bir öfke ifadesi olarak da okunabilir. Özellikle otorite figürleriyle ya da yoğun beklentilerin olduğu ilişkilerde, görevi yapmamak, açıkça dile getirilemeyen bir direnişin inceltilmiş bir biçimi hâline gelebilir. Görünüşte pasif olan bu davranış, ilişkisel düzeyde bir mesaj taşıyor olabilir.

Tüm bunlara ek olarak, ertelemenin bilinçdışı düzeyde bir haz boyutu da bulunabilir. Kaygının kısa süreliğine ertelenmesi, son anda yapmanın yarattığı yapay kontrol hissi ya da gerilimle iç içe geçmiş bir rahatlama, bu döngüyü besleyebilir. Böylece erteleme, rahatsız edici olsa da tanıdık ve tekrar eden bir düzenek hâline gelir.

Dışarıdan bakıldığında erteleme anı boş, verimsiz ya da anlamsız bir zaman gibi görünebilir. Oysa psikanalitik açıdan bu boşluk, anlamın askıya alındığı, benliğin kendiyle temas ettiği tuhaf bir ara zaman olabilir. Kimi zaman bu sessizlik, kişinin kendi kırılganlığıyla baş edebilmesinin geçici bir yolu olarak işlev görür.

Bu nedenle erteleme, yalnızca ortadan kaldırılması gereken bir problem olarak değil; benliğin kendisini nasıl koruduğuna, hangi çatışmaları askıya aldığına ve hangi ilişkisel örüntüleri yeniden sahnelediğine dair bir işaret olarak da düşünülebilir. Yapmamak, çoğu zaman bir şey yapmamaktan ibaret değildir. Kaygıyı düzenleyen, benlik imgesini koruyan, içsel eleştiriyi erteleyen ve zamanı kontrol etme yanılsaması yaratan karmaşık bir ruhsal süreçtir.

Bu açıdan bakıldığında, zamanın değil; kişinin kendisiyle karşılaşmasının ertelenmesi olarak da okunabilir. Sessizdir, ama boş değildir. Eylemsiz görünür, ama yoğun bir içsel hareketlilik taşır.